jiro dreams of sushi sinemalar

Diğer Adı The Kingdom of Dreams and Madness Favori 2 kullanıcının favori filmi 5 kullanıcı, Düşlerin ve Çılgınlığın Krallığı filmini izledi. "Mifune: The Last Samurai" Filminin Oyuncuları Film Listeye eklendi, Görmek için tıklayın Daha Fazla Göster ▼Watching a film about a subject you have a vested interest in can go one of two ways. So it was a relief and a pleasure to see two films recently that entertained on a number of levels. Both could not have been more different from each other but both captured the essence of cooking for an expectant public, being totally immersed in kitchen life and the importance of passing on skills and knowledge to future generations. Jiro dreams of sushi , 2012 directed by David Gelb Jiro Dreams of Sushi is the story of 85 year-old Jiro Ono, considered by many to be the world’s greatest sushi chef. At the heart of this story is Jiro’s relationship with his eldest son Yoshikazu, the worthy heir to Jiro’s legacy, who is unable to live up to his full potential in his father’s shadow.

Chef, 2014 directed by Jon Favreau Chef Carl Casper (Jon Favreau) suddenly quits his job at a prominent Los Angeles restaurant after refusing to compromise his creative integrity for its controlling owner (Dustin Hoffman), he is left to figure out what’s next.
youda sushi chef zapjuegosFinding himself in Miami, he teams up with his ex-wife (Sofia Vergara), his friend (John Leguizamo) and his son to launch a food truck.
jiro dreams of sushi altyaziTaking to the road, Chef Carl goes back to his roots to reignite his passion for the kitchen and zest for life and love.
jiro dreams of sushi 2012 bdrip xvid-hdt Blog by James Thewlis When you buy one of our gift vouchers they will be emailed directly to you

Netflix’in belgesel dizisi Chef’s Table, sizi dünyanın farklı köşelerindeki yıldız şeflerin mutfağına taşıyacak, karnınızı bolca acıktıracak ve yemek yeme eylemine bakışınızı değiştirecek bir hikaye anlatımı mucizesi. Uzun süredir görüşmemişiz, koltuklarda oturuyoruz. Laf bir şekilde, benim olduğum her ortamda er ya da geç olacağı gibi, filmlere ve dizilere geliyor. Film ve dizi izleme alışkanlıklarımızın çevrimiçi platformlarla son yıllarda ne denli değişmiş olduğunu fark ediyor, biraz bundan konuşuyoruz. Derken muhabbetimiz benim yabancısı olduğum bir diziye geliyor ve ağızlarından sular aka aka öyle bir anlatıyorlar ki Chef’s Table‘ı, belgesel dizilerle aramın iyi olmadığını düşünmeme rağmen hemen o gece başlıyorum izlemeye. 6 bölümlük ilk sezonu tüketmem fazla uzun sürmüyor, başkalarına ağzımdan sular aka aka anlatmaya başlamam da… İkinci sezonu kısa bir süre önce yayınlanan Netflix belgesel dizisi Chef’s Table, adı üstünde, dünyanın farklı köşelerindeki yıldız şeflerin yaratıcı dünyalarının perdelerini aralıyor.

Her bölümde Michelin yıldızlı restoranların, The World’s 50 Best Restaurants listesinde yer alan restoranların mutfağındaki, yıllarca türlü cefayla inşa edilmiş kariyerlerin kahramanlarıyla tanıştırıyor bizi. Dizinin yaratıcısı yabancı değil; ilham verici ve hayrete düşürücü bir başka mutfak hikayesi olan belgesel film Jiro Dreams of Sushi‘nin yönetmeni David Gelb, Chef’s Table‘ın yapımcılığını ve ilk bölümünün yönetmenliğini üstleniyor. Dizinin bir solukta (ve sık sık yemek molası vererek) izlediğim ilk sezonu, 2016 The World’s 50 Best Restaurants listesinin birinci sırasında yer alan, Modena, İtalya’daki Osteria Francescana’nın şefi Massimo Bottura ile başlıyor ve bu listeyle ya da Michelin yıldızlarıyla yolları kesişen şefler Dan Barber (Blue Hill Restaurant, New York, ABD), Francis Mallmann (El Restaurante Patagonia Sur, Buenos Aires, Arjantin), Niki Nakayama (N/Naka Restaurant, Los Angeles, ABD), Ben Shewry (Attica, Melbourne, Avustralya) ve Magnus Nilsson (Fäviken, Järpen, İsveç) ile devam ediyor.

Her bir bölümü bir şefin hayatından kesitler sunan Chef’s Table‘ın en önemli özelliği hepsi aynı mesleği icra eden ve hepsi mutfakta çalışan bu insanları hiçbir şekilde kendini tekrar etmeden anlatmayı başarıyor olması. Her bir şefin diğerlerinden ayrışan özelliklerini filtrelemeyi, her bir şefin hikayesinde etkileyici olanı bulmayı, her bir şefin mutfağında ya da kullandığı tekniklerde şaşırtıcı olanı seçmeyi ve her bölümü bir şefin ve restoranının hikayesi olmak dışında bir tema üzerine oturtmayı başarıyor bu dizi. Niki Nakayama ile kadın bir şef olmanın zorluklarını öğreniyor, Dan Barber ile tarım ürünlerine daha önce hiç bakmadığınız bir açıdan bakıyor, Ben Shewry ile lokal malzemelerin ve onlarla kurulan kişisel bağların önemini kavrıyorsunuz izlerken. Chef’s Table‘ı etkileyici kılan en önemli yanlarından biri de müzik kullanımı ve orijinal müzikleri. Dizinin Vivaldi’nin dört mevsimini fon edinen açılış jeneriği her bölümün başında tüylerinizi diken diken ediyor ve sizi bir ziyafete hazırlıyor.

Klasik müzik, birçok bölümde uygun seçimlerle varlığını sürdürürken, çoğunluğu Silas Hite‘ın imzasını taşıyan orijinal müzikler de bölümün temasına ve şefin/mutfağın karakterine en iyi şekilde eşlik ediyor. Her bölümün en görkemli anı ise sonlara doğru karşımıza çıkıyor; şefin bölüm boyunca arka planını, hazırlık aşamasını izlediğiniz ve hikayesini öğrendiğiniz tüm spesiyalleri sırayla ve görkemli klasik müzik besteleri eşliğinde arzıendam ediyor. Chef’s Table, dünyanın en iyi restoranlarını ve en mucizevi lezzetlerini tanımanızı sağlarken, bir yandan da sizi Avustralya’nın, Patagonya’nın, İtalya’nın doğal, kültürel ve tarihi güzellikleriyle buluşturuyor. Farklı kültürlerin pişirme tekniklerini, mutfaklarını, doğal bitkisel ve hayvansal malzemelerini öğrenmenize (ve daima şaşırmanıza) vesile oluyor. Fine dining‘in ne demek olduğunu ve ne demek olmadığını, her iş gibi restoranların da yaratıcılık, farklılık, orijinallik ve ticari zeka olmadan yönetilemeyeceğini gösteriyor.